9 Kasım 2016 Çarşamba

Türk Ressamlar | Osman Hamdi Bey ve Kitap Önerisi

    Osman Hamdi Bey'i bilmek için sanatla ilgilenmeye gerek yok aslında. Çok ayrıntısına inilir ise eğer Türk Sanat Tarihinde, Türk resminin batılılaşmasına öncülük eden 19. yüzyıl ressamlarının büyük bir kısmı askeri okullarda yetişti. Osmanlı'yı eski güçlü günlerine kavuşturmak isteyen sultanlar, orduyu batılı yöntemlerle eğitmek gerektiğini düşünüyorlardı.Askeri okul müfredatlarına resim dersleri eklendi. Askerlerin teknik çizimler yapabilmeleri amaçlanmıştı.

    Sivil okullarda resim dersinin olmadığı, toplumun resme sıcak bakmadığı bir dönemde, askeri okullardaki bu eğitim sayesinde Asker Ressamlar oluştu. Sanatı seven ve koruyan sultanların etkisiyle, büyük bir olasılıkla dünya sanat tarihinde bir eşi daha olmayan bir durumdur.

    Osman Hamdi Bey, 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'de öğrenime başlar ve birkaç yıl sonra babası gibi hukuk öğrenimi amacıyla Paris'e gönderilir. Resme olan ilgisi nedeniyle hukuk ve resmi bir arada yürütemez ve resim yapmaya yönelir. Paris'te kaldığı 12 yıl boyunca sanat alanında kendini oldukça geliştirir. Marie adlı genç bir Fransız ile evlenir. 1869'da İstanbul'a geri döner ve Mithat Paşa'nın 'Umur-u Ecnebiye Müdürü' (Yabancı İşler Müdürü) olarak Bağdat'a gönderilir. Bağdat'ta kaldığı dönemde bölge tarihini ve arkeolojisi ile  yakından ilgilenir.

 

    1871'de yeniden İstanbul'a döner ve iyi derecede yabancı dil bildiği için yabancı büyükelçilerin protokol işleriyle uğraşmak üzere görev alır. 1873 Viyana Sergisi'ne katılır ve orada bulunduğu sırada yine bir Fransız ve adı yine Marie olan başka bir kızla tanışır. Bu kızla İstanbul'a döner ve ilk eşinden ayrılarak adı Naile olacak bu hanımla evlenir. 1876'da Yabancı Basın Yayın Müdürlüğü'ne atanır ancak bu görevden de ayrılır.
    
    Bir süre sonra babası Edhem Bey'in de ısrarı ile Müze-i Hümayun müdürlüğüne atanır. Bu andan itibaren Türk müzeciliği de başlamıştır.

    Bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesinin ilk kısmını 1899'da, ikinci kısmını 1903'te ve üçüncü kısmını 1907'de Osman Hamdi büyük uğraşlar sarf ederek kurar, ve ziyarete açar. Aynı şekilde, 1883'de bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin temeli olan 'Sanayi-i Nefise Mektebi'ni kurar.
    
    Devlet işleriyle ne kadar yoğun olursa olsun, Osman Hamdi Bey resim yapmaya neredeyse hiç ara vermez. Manzara ve aile portrelerinin çoğunu, yaz aylarını geçirdiği Gebze Eskihisar'daki evinde yapar. 1910 yılında geride çok sayıda resim, kurum ve arkeolojik buluntu bırakarak İstanbul Kuruçeşme'de hayata veda eder. 

    Kitap Önerisi:

    Osman Hamdi Bey'in hayatını merak edenler, roman tadında okumak isteyenlere önerim Emre Caner'in güzel kaleminden çıkan bu kitaptır. Biraz tarihe merakınız varsa sıkılmadan okuyabileceğiniz eşsiz bir kitap. Osman Hamdi Bey'in hayatından, Paris'te yaptıklarından, tanıştığı insanlardan, Osmanlı'ya getirdiği sayısız yenilikten, arkeolojik kazıların hepsine bizzat katılışlarından bahseder.
    
    Arka kapağındaki konusunu aktarmak isterim:
    
    'Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı. En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? Sirklerde mi? Yoksa saray bahçesinde mi? Kimse bilmiyordu. Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında!'



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder